Pardayan – SOYUMUN DİĞER KANADI
Pardayan – SOYUMUN DİĞER KANADI
SERMED ÇINAR
Baba tarafım, evvelki yazımda anlattığım üzere Selanikteki mezalimden kaçıp, perişan bir halde babalarını kaybetmiş, aç biilaç Anadolu’ya gelirken, anne tarafım da İstanbul’da Sarayda, Osmanlı Padişahının Sarayında, padişaha hizmet eden gurupta; biri padişahın yemeğini getiriyor, diğeri kıyafetlerini giydiriyor gibi, yani hizmet sektöründe.
Anne tarafı sarayda mütevazı bir hayat sürerken, dedemin babası Nazım Efendi Sarayda doğuyor, akıllı olduğu için eğitiliyor ve müderris oluyor, yani medreselerde öğretmen. Nevşehir yöresinde bir köye tayin ediliyor, ancak orada Ermeni sayısının çok fazla olduğunu, uygun görülürse Peri Bacalarının olduğu Uçhisara tayinini istiyor. Tayin gerçekleşiyor ve Uçhisarda göreve başlıyor. Saraydan altın akçeyle maaşı da geldiği için keyfi yerinde.
Bu arada dönem Padişah V. Murat dönemi ve bizimkilerin hizmetinden çok memnun, Nazım Efendi doğduğunda Beşiktaş yokuşunda bir arsa hediye ediyor; ne yazık ki ömrü uzun sürmüyor ve bizimkileri daha fazla ihya edemeden vefat ediyor. Yeni gelen Padişah da kendi ekibini kuruyor, bizimkiler kapıya konuluyor. Büyük şirketlerde, holdinglerde de hal böyledir, yeni bir genel müdür atanır, siz ağzınızla kuş tutsanız, adam kendi ekibim der ve siz, üç aylık maaşınızı, ikramiyenizi ve kıdem tazminatınızı alır kapıya konulursunuz.
Bu akşamki yazımı oldukça keyifli yazıyorum, her ne kadar yukarıdaki bahse konuya benzetmeyi ben de yaşamımda tesadüf etmişsem de; farsçada kazaya tesadüf derler; bu akşam Milli Futbol Takımımızın, Avusturyayı elemesini izledikten hemen sonra yazımı kaleme aldım, ondandır.
Nazım Efendi, güzel insan, köylüye yardım ediyor, bakıyor. Bugün Uçhisar’a gidin, onca zamandan sonra, Nazım Efendi kimdir diye sorun, alacağınız cevap adama donunu bile verirmiş olacaktır, abartmıyorum. Don hikayesi de şöyle, köylü şehre doktora gidecek, muayenede soyunması gerekecek, Nazım Efendiye içinde donu olmadığını, doktordan utanacağını dile getirince, Nazım efendi çalılıkta donunu çıkarıp köylüye veriyor. Nazım Efendinin de başka donu yok, dönem, kumaşın olmadığı bir dönem.
Nazım Efendi, bir gün rahatsızlanıyor ve midesi şişiyor, kumaş yok, ilaç hiç yok. Koca karı ilacı olarak ziftin, bildiğimiz asfalt ziftinin gerekli olduğu söyleniyor. Isıtılıp midesine sürülecek. Zifti bulup getirene kadar Nazım Efendi genç yaşta ölüyor. Köy matemde, bir daha altın akçe yüzü göremeyecekler.
Ankara’da yaşayan bir akrabamız, ortada kalan çocuklardan babası gibi akıllı olan dedemi seçip yanına alıyor. Dedemin hikayesine de bir sonraki fasikülde devam edeceğim.
Hoş kalın,