Perşembe, Şubat 6, 2025
Köşe Yazısı

Pardayan – POLİTİKACI ve ASKER

Haberi Paylaşmak İçin

Pardayan – POLİTİKACI ve ASKER

SERMED ÇINAR

 

Bu iki kavram, politikacı ve asker kavramları, yılların birikimi olarak gösterdi ki, yapısal olarak bağdaşmaları mümkün değil. Politikacı sivil hayattan gelen, geneli sade vatandaş, asker ise belirli bir disiplin alarak, işinin gereğini yapmak için yetiştirilmiş, sivil hayatın dışındaki vatandaş.

Hepimiz sivil de olduk iyi kötü asker de; dolayısıyla, bu iki kavramın olaylara bakış açısının farklı olmasının gerekliliğini de gördük, yaşadık. Hikaye benim hikayem. yıllarını yanlış hatırlıyorsam affola, 1978-1979 yılı Kara Harp Okulu mezunlarının tamamına yakını, ilerleyen yıllarda askerlik görevlerinden el çektirildiler.

Batman’da, 1. jandarma Komando Alayı’nda, komando asteğmen olarak, vatani görevimi yapıyorum. Silvan Er Eğitim Tugayı’na bağlıyız. Bugün her iki birlik de yerlerinde değil. Hafta sonları tutkum olan basketbolu kış ayları da dahil alayın potalarında tek başıma oynuyorum. Bir Üsteğmen, ordu birliklerinin aralarındaki basketbol turnuvası için adam seçmeye gelmiş ve beni izleyip, bu adamı istiyorum demiş.

Batman Silvan arasında, haftanın üç günü antrenmanlara gidip geliyorum. Otobüse el kaldırdığıma beni ön koltuğa oturtuyorlar, ancak PKK otobüsleri çevirip, insanları kaçırma eylemini sürdürüyor. İlk hedefin askeri üniformalı ben olacağım için, ricayla antrenmanı bir güne düşürdüm. Maç günü yaklaştı. Diyarakır’dan Aydın’a yola çıktık. Ekspres tren Malatya yokuşunu bir kaç denemeden sonra zor çıktı ve kaldı. Yola Ankara’ya otobüs bulup devam ettik, otobüste bozuldu, iki saat bekleyişten sonra yeni otobüs geldi. Sabah Ankara’ya vasıl olduk. Takımın tamamı Ankaralı. Üsteğmene bizi bağlasan da tutamazsın ailelerimizi görüp Aydın’da buluşuruz dedik ve vedalaştık.

Maçlardan bir gün evvel, üsteğmenle buluşup, bir restoranda kafaları da çekip dertleştik. Konumuzun geneli özel sektörde ben ne yaparım diye bana sormasıydı. Bu konuşmanın gereğini sonradan öğreneceğim.

Maçımız başlayacak, takımın koçu üsteğmen ortada yok. Bir asker beni tabur komutanının çağırdığını söyledi. Koca bir hangarın sonundaki makamına geldiğimizde, üsteğmenin tutuklandığını söyledi. Tamam sırada ben varım diye düşündüm! velhasılı sevgili üsteğmenle bir araya geldim, bana kıyafetlerini emanet etti, arkadaşlarına verilmek üzere; kucaklaştık, vedalaştık, gözlerimiz doldu. MİT personeliyle Ankara’nın yolunu tuttular.

Kara Harp Okulu o dönem mezunlarından ordudan pek atılan kimse kalmadığı için, rütbe açığını kapatmak amacıyla, silahlı kuvvetler bir sonraki mezunlara bir sene erken rütbe vermek

zorunda kalmıştı. Yıllar sonra hükümet bu subaylara emekli haklarını verip, bir yanlışı düzeltti. Bu yanlışı, Mustafa Kemal’in Askerleriyiz diyen teğmenlere karşı, bu hükümet de mi yaptı bilemem ama, sonraki hükümetler de adeta bir döngü gibi, onlara haklarını sağlayacaktır sanıyorum.

Gelelim benim kahramanım üsteğmene, o da emekli hakkını muhakkak almıştır, ancak, tugaya döndüğümde, başta tugay komutanı tuğgeneralin, kendisinin ne kadar çalışkan ve başarılı bir asker olduğunu söylerken gözlerinin dolduğunu, keza silah arkadaşlarının ağladığına şahit oldum. Böylesi değerli insanlarımızı kaybetmek, onların ordumuza katkılarından mahrum bırakılmalarının ne derece doğru olduğunu siz okurların taktirine bırakıyorum.

Hoş kalın, esen kalın.


Haberi Paylaşmak İçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir