PARDAYAN – ÇAĞDAŞ KIZ KAÇIRMA
PARDAYAN – ÇAĞDAŞ KIZ KAÇIRMA
SERMED ÇINAR
Evet, kız kaçırma operasyonları artık eskilerde kaldı; artık kızlar gerek kalmadan kendileri kaçıyorlar. Bence iyi de yapıyorlar, ‘gönül ferman dinlemez’ deyimi artık günümüzde tam ifadesini buldu. Sevgiye saygımız sonsuz, herkes kendi hayatını yaşayacak, yanlış dahi olsa.
Bizim kaçırma eylemimiz, bence Ferhat ve Şirin’i ve diğer emsallerini aratmayacak güzellikte. Can arkadaşım, muhasebe, sigorta gibi mesleklerle uğraşıyor. Her ne kadar eşiyle ipten döndürmüş olsam da sonuçta boşandılar. İki küçük ve haylaz erkek çocuğuna bakmak durumunda ve geçinmek için Rus kapısının açıldığı dönemde, Rusya’ya bir akrabası ile mobilya gönderiyor. Bir TIR, iki TIR mal derken üç TIR mal gönderiliyor ve o dönemde Rus kapısı açılmış ama ticaret banka rejimi ile henüz yapılamıyor, yani konsinye mal gönderip gidip parasını elden alıyorsun. Son TIR’ların parasını alamayınca ne oluyor batıyorsun. Aynen arkadaşım da batık bir durumda.
O dönemde sigorta sektöründe bir bölge müdürlüğünde çalışıyorum, kendini yetiştirmiş veya benim mesai saatimden sonra talep üzere eğitim verdiğim acente elemanlarını yetiştirip, onları bir sigorta şirketinin bölge müdürlüğünde işe yerleştirmek gibi bir keyif aldığım bir misyonu yüklendiğim dönem. İşyerinde iş ve işçi bulma kurumu olarak tanındığım zamanlar.
Bir acente çalışan bana yeğeninin nişanlısının askerde olduğu, kızın evde sıkıldığı ve çalışmak istediği, paranın öneminin olmadığı söylemi ile geldi. Bu arada arkadaşımın, sekreterinin parasını ödeyemediği için ayrıldığını bildiğimden, kızı kendisine gönderdim.
Günlerden arkadaşımın yaş günüymüş, beni aradı, gel bu akşam beraber dağıtalım dedi. Ofisine gittiğimde, sekreterinin kendisine bir gömlek ve kravat aldığını söyleyince, ‘ulan! ben iş buldum bana mendil bile almadı’ diye de espiri yapmıştım.
Aradan bir vakit geçti ve bir gün arkadaşım beni arayarak, kızın kendisini sevdiğini itiraf ettiğini, emanete hıyanet etmeyecek biri olduğunu, kendisini Antalya’da teyzesinin yanına kafasını toparlamak için yolladığını söyleyerek, ne yapmam lazım üstelik yaş farkı çok, nişanlı, iki erkek çocuğuyla ve batmış bir vaziyette olduğunu, İzmirde bir şirkette iş bulduğunu, oraya yerleşip muhasebe elemanı olarak çalışmak durumunda olduğunu anlattı. ‘Vaay dedim, sen Allahın sevgili kulusun, ben senin yerinde olsam ilk otobüsle Antalya’ya giderim’. Ertesi gün aradığımda ofisi cevap vermedi.
Bizimkiler Antalya’dan mesut döndüler. Planlar yapıldı. Önce bir bahaneyle nişan bozuldu. Ben gidip üçüncü şahıs olarak, kızın babasına gerçeği anlatayım sizinkiler de istemeye gitsinler dedim. Kızın babasının Karadenizli bıçkın bir adam olduğu sana haddini bildirir denilince, konuşma işi suya düştü. Tek alternatif kız kaçırma. Kız her gün evden çıkarken kıyafetlerini poşetle dışarı taşıdı. Sonunda bana geldiler.
Kızı muhtarlıkta bende kalıyor gibi gösterip ikameti aldık. Bana neden geldiler derseniz, ben iki, evliliğimi Ankara Nüfus Müdürlüğünde bir saat içinde yapmıştım; tecrübemden faydalanmak için. Ankara Ulus Nüfus Müdürlüğü’nde soluğu aldık. Kapıdan girdiğimde bir memur yine mi sen dediğinde, ellerimi havaya kaldırıp, ‘namertim kendim için geldiysem’ deyip arkamdakileri işaret etmiştim. Her zamanki gibi Akman’dan yaş ve kuru pasta ve limonataları sipariş verip, bir düğün havasında müdürlükte evliliği gerçekleştirdik.
Akşam otobüsü Varan terminalinde onları uğurlayan bir tek ben vardım. Sonuçta planlar dahilinde hangi şehre gittiklerin söylemeden ertesi gün durum kızın ailesine bildirildi; kızın annesi iyi bir dayak yemiş, durum böylelikle atlatılmış. Bu operasyondan her iki aileden kimsenin haberi yoktu.
Bir vakit sonra arkadaşımın babası beni arayarak, mükemmel bir arkadaş olduğumu, ofise gelip gittiklerinde, böyle bir gelinimiz olsun diye içlerinden geçirdiklerini, gelinlerini eski mobilyalarda oturtmayı bırak, onlara İzmir’de bir ev alacağını, bunun sürpriz olacağını benim bahsetmememi tembihleyerek, mutlaka tanışmamız gerektiğini söyleyerek kapattı. Ardından bir telefon da eniştesinden, aynı sürpriz mahiyetinde, kendilerine bir Ford marka araba alacağını söyleyerek
kapattı.
Vaay, bunların hepsi gerçekleşti. Daha sonra coçukların annesi, iki haylaz erkek çocuğunu bakmak için aldı ve bizim çiftin de bir çocukları oldu. ‘Dolce Vita’
Arkadaşım sonuçta kızın ailesi ile barıştı; adam o kadar sevildi ki, Ankara’ya geldiğinde beni arayıp kusura bakma sana uğrayamayacağım, vaktim ancak hanımın akrabalarını ziyaretle geçecek derdi.
Aradan uzun zaman geçti, ilk günkü gibi birbirlerini seviyorlar. Arkadaşım iki sefer Erdek’te beni ziyarete geldi; o güzel adam, böylesi bir güzelliği hak etmişti. Yazımı yazarken ben de bu güzelliği bir kez daha yaşadım. Yaşanmışlık, böylesi güzel hayatlara tanıklık etmekte bir başka haz. Arkadaşlıktan öte dost olduklarınızın kıymetini anımsamanız dileğiye.
Hoş kalın, esen kalın.