PARDAYAN – MAVİ BERE -2-
PARDAYAN – MAVİ BERE -2-
SERMED ÇINAR
Eğirdir’in suyunu içip, Camili Yayla’ya çıkmak, beş subayımızın çıkarken düşerek öldüğü, dikkat edilip, ibret alınması için uzun seneler çıkılması yasaklanmış Sivri Dağı’nın o görkemli görüntüsünü, dahası Eğirdir Gölü’nün kartpostal gibi manzarasını seyretmek, bütün bunlar bir ayrıcalık.
Dediğim gibi okulda herkes eşittir ve birbirine benzer. Bu benzeme işi, yeşil askeri kıyafeti giyip, kafalar bir numaraya traş edildiğinde, nasıl oldum diye on kadar kişinin büyük bir ayna karşısında toplanıp, bakmasında ve kendinizi bulabilmek için el salladığı ve zorlukla tespit ettiği bir yerde evet artık herkes aynı, herkes eşit.
Eğitime devam, güç maniaları vardır, yüksek merdiven yirmi metre uzunluğunda, kalın kalaslar ve aralıkları farklı, ona çıkar en tepeden dönerken gözünüz kararır. İtalyan çukuru, burada uzun boylular avantajlıdır, eğer o gün bir de yağmur yağmışsa, çamur tabandan, kısa boyluları çekmek zorunda kalırsınız. İrlanda masası, üç katlı bir konut, tripleks yani, ancak merdivenleri ve dış duvarları yok, sadece tabanı-tavanı var ve mecburen her kata dışarıdan tırmanırsınız; en üst kata ulaştığınızda, eğer yükseklik korkunuz varsa komando diye bağırırken aşağıda arkadaşlarınız sizin kısık sesinize gülüyorlardır. Tel örgü altından sürünürken, bir subayın makinalı tüfekle kafanızı ve ayak topuğunuzu kaldırmamanız için üzerinizden ateş etmesi. Gerçek mermi miydi, değil miydi halen çözemedim. Daha mania çok, meşhur olanları bunlar. Bütün bu maniaları belirli bire sürede geçmek gibi de bir zorunluluğunuz vardır.
Bildiğiniz kanalizasyon borusuna girersiniz, künk demek evet daha iyi ve temiz, boru sağa sola kıvrılıp gider, karanlıkta yolu ancak dönemeçte kafanızı vurup el yordamıyla, sağa veya sola devam edeceğinizi anlarsınız; bazen sizden önceki arkadaşınız yolun yarısında kalmıştır ve onu teskin ederek, sadece bir kişinin sığdığı kanalda devam etmesini aksi taktirde yolun tamamen tıkanmasının
oluşturacağı tehlikeyi karanlıkta anlatmaya çabalarsınız.
Eğirdir, güzel bir ilçedir, göldeki kereviti meşhurdur, ihraç edilir. Hafta sonları çarşıya çıktığınızda tatlının envai çeşidi vardır ve hepsi güzeldir. Göle nazır çay bahçelerinde oturur, kayifli anlar yaşarsınız. Eğirdir’de kemik hastanesi vardır, eğitim kazalarında asker hemen ulaştırılsın diye. Eğitimin en can sıkıcı kısmı, siz eğitilirken bir köşede can kurtaranın beklemesidir.
Eğirdir’de dağ komandosu yetiştirilir, bu arada size helikopterden iniş ve paraşütle düşüş dersleri de verilir; eğitimin sonuna doğru, isteklilere, kura ile, Kayseri Hava İndirme Tugayı’na gitmeleri imkanı vardır. Sonunda dağcılığa geldik, okulun olmazsa olmazı. Kayalıklarla tanışırsınız, beş metreden, yirmi metreye kadar. Eh! demek ki, beşlikten başlayıp zamanla yirmilikle tanışırım derken, direkt yirmilikle tanışırsınız. İlk iniş sancılı olur, daha evvel böylesiyle tanışmamışsınızdır. Korku elinizdeki ipi asla bıraktırmaz. Bu iniş doksan derece ve koşarak gerçekleşir. İşin raconu ilk inişi başarmaktadır. Ayağınız toprağa bastığında, adrenalini bu denli yüksek yaşamış olmanın verdiği keyifle, hemen yukarı koşar ve yeniden inmek için arkadaşlarınızla sıra kavgası yaparsınız. Bir müddet sonra, inerken veya ip üzerinden kayarken fotoğraf makinası olan arkadaşlarınıza poz veririsiniz. Bu resimler amatör işi olduğu için derinliği olmayan çekimlerdir ve yirmi metrede sanki yerdeymiş görüntüsü verir ve siz kimseyi inandıramazsınız. İşin bu yönü iniş, e tabi bir de çıkışı var. Yüksek tırmanışlarda yorulduğunuzda cebinizde bulunan avuç içi kadar olan bir ip yumağı vardır, açıldığına size hamak olur. İki yarığa çaktığınız çivilere takıp, dinlenip, uyuyabilirsiniz, tabi uyuyabilirseniz.
Patlayıcılar, en sevdiğim; haliyle dışarıda anfilerde yapılır. İlk numara olduğum için ‘3001’, hep şu söylenir ‘İlk numara gelsin, arkadaşlarına nasıl yapılacağını göster’. Ben bu işin daha evvel eksperiydim de hasbelkader, ordan geçiyordum. Ben yüksek merdivenden düşsem herhalde benden sonra kimseyi çıkartamazlardı; patlayıcıda da bendeniz ilk sırayı yine kaptım. TNT’yi patlatan fünyedir, yani ani ısı, yoksa üşüdüğünüzde TNT kalıbını ateşe atar ve yüksek kaloride ısınırsınız; denemişimdir. Rus fitil yavaş, Amerikan fitil hızlı yanar, tercihe göre diye, aceleniz varsa Amerkanı. Fitili fünyeye yavaşça sokarsınız, patlayıcı ile şaka olmaz. Sol elinizde tutar fünyeden ayrılmasın diye onun özel bir kerpeteni vardır fünyeyi
sıkmak için. Bunu yaparken kafanızı sağa çevirsiniz, böylelikle, olası bir patlamada gözlerinizi korumak için; yani sıkma işlemi yaparken fünyeyi görmez ezbere sıkarsınız. Ben de tam sıkarken espirili komutan, Bom! diye bağırdı. Anfideki arkadaşlarımın şöyle bir kalkıp oturduğun gördüm, beni de ılık bir ateş bastı anlık. Neyse kibritle fitili yaktım, komutan bu olayı tekrar anlatıyor ve benim elimdeki fitil de yanıyor ve çok az kaldı. ‘E! komutanım fitil, he! o mu ilerdeki ağacın dibine at. Bir topukladım ağaca yaklaşırken fitili az kalmış sol elimdeki fünyeyi attım, sağ el gibi olmuyor tabi, gitti ve ağacın dalında kaldı. Sonra ne mi oldu. yolun yarısında kendimi yere attım, anfideki arkadaşlarımdan birbirine sarılanlar, anfiden atlayanlar, bu arada komutan da yerde. Patladı tabi, vukuat yok, sadece ağacın bir dalı kırılıp düştü. Güzel ve gerçekçi bir eğitim olmuştu, herkes temizlenip devam ettik.
Konunun bundan sonraki bölümü komutanın anısıyla renklendi. Genç subayken, üç anfide eğitim veriliyor ve biri 10 gramlık patlatıyor, diğer nazire olsun diye yirmi, bizimki otuz, derken çıta yükseliyor ve bizim komutanın patlattığı TNT, idari binanın tüm camlarını aşağı indiriyor, içerideki tavandaki ışıklandırmaları dahi kırıyor. Önce kaçıyor, sonrasında komutanın huzurunda, hikaye malum rekabet. Birkaç aylık maaşının ödeyemeyeceği hasarı, yüksek gönüllü komutan hallediyor. Başta dedim ya bu komutanlar seçme ve daha pek çok burada bahsedemeyeceğim anıları var.
Anılara devam edeceğim, kah benim, kah değerli askerlerimizin.
Hoş kaın, esen kalın.