PARDAYAN – MAVİ BERE (6)
PARDAYAN – MAVİ BERE (6)
SERMED ÇINAR
Geceleri vakit kolay geçmiyor, Ankara’nın renkli gece hayatını, hatırlama şansınız dahi olmuyor. Sohbet desen, kısık sesle yapılan, zaman zaman karşındakinin ne dediğini anlayamadığın bir mecra. Gazete yok, elektrik yok, erkenden 20 santim kalınlığında yaprak yatağındasın, çürüdükçe biraz kokuyor ama doğanın üstündesin. Yatakta kafamın tam arkasında Aselsan’ın ilk telsiz denemelerinden biri vardı, ilkokul çocuğu okul çantası kadar, 12 adet büyük pille çalışıyor ve sıcaktan, her gün pili değiştiriliyordu. Bir radyo kanalı yakalar da dinlerim umuduyla, frekans değiştirip arıyorsunuz, heyhat! radyo kanalları çekmiyor, ancak bazen karşı tarafın frekansını yakalayıp, sohbete ediyorsunuz. Bu sohbetler de genellikle karşılıklı ebenizin hatırını sormakla nihayetleniyor.
Geriye dönüp de baktığınızda, yazı tarzım olarak, keyifli, benzetmelerle dolu yazabiliyorum. Bir gün bunları yazacağımı, o zamanlarda ve sonrasında asla düşünemezdim. Mavi bere ve bröve sahibi olmak size hayatı özümleme fırsatı tanıyor. İlerki yaşamınızda hayata daha farklı bir pencereden bakmanızı sağlıyor. Halen sizi arayan askerlerinizin olması; bunca yıldan sonra; sahadaki dostluğun ne denli ölümsüz olduğunun bir göstergesi. Tüm mavi berelilere, anılarını yaşatmış olmam; benim gibi keyifle anmalarını sağlamışsam; ne mutlu bana.
Devre arkadaşlarımızdan, kayıplar olduğunu duyuyorduk. Sınırlarımız, özellikle Suriye sınırı; sonunda temizlendi; buradaki bir tank mayını zamanla, yağmur ve sair doğa hareketiyle devriye yoluna gelebiliyor ve siz askeri araçta, patlıyorsunuz, hiç şansınız yok, iç organlarınız patlar.
Detaylarına çok girmeden, 2023 Evet, hayır, Anayasa oylaması günü, hassas bölgelerde görevlendirilirsiniz. Seçimden sonra, sandık heyetinin arabası arkanızda Batman’a ineceksiniz. Mihmandar vaktin ilerlediğini kestirme bir yol bildiğini söyler ve siz de tamam dersiniz. Gaflet, en iyi yol bildiğin yoldur. Dönerken
yağmur başlar, farlar yeterince göstermez, demir yolu geçidi olduğuna daire levha yoktur, Kurtalan Ekspresi önündeki farı açmamıştır. Yani, kaza için şartlar elverişlidir, son anda rayları görüp, yavaşlarsınız ama, tren 10 metrededir. Benim olduğum kapıdan çarpar, Unimog aracı yaylı olduğundan, geri savrulur ve hepiniz kurtulursunuz. Bence tesadüf, İranlılar kazaya tesadüf derler, bu da tam tesadüf.
Operasyondan sonra, Siirt’e geldik, başka operasyon için. Bir hafta Siirt’in dağından şehre baktık, Paris, ışıklar içinde Siirt değil, Paris olmalı burası. Tam sızma harekatı yapıp şehre ineceğim akşam, ertesi gün izin çıktığını öğrenince rahatladım. Sabah askeri birlikteyim kahvaltıda, Asker ‘ne istersin komutanım; ne varsa hepsinden getir’. O tarihlerde telefonlar santralden bağlanıyor, iki saati bulabilip, belki o gün görüşme imkanı olmayabiliyor. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı da rahmetle yad ediyorum; anında iletişimin mucidi. Daha cep telefonları icat edilmemiş, sonunda telefon bağlanır, 50 metre öteden getirtilen kablolu telefon size ulaştırılır, evle konuşup, postu deldirmediğinizi haber verirsiniz.
Güzel bir anı, bir gün bir Jandarma karakoluna misafir olduğumuzda, mesaiye geliyor gibi, yaşlı ama, halen koç gibi çakır gözlü, asker traşlı, bir amcayla tanıştık. İllaki sohbetten sonra, kendisinin havalinin eşkiyası olduğunu öğrendik. Ben bir tek Koçero’yu bilirdim. ‘Komutan kızı sevdim, dağa kaçırdım, peşimden akrabaları geldi, ben de birini vurdum’. Sonrasında; hacı hacıyı Mekke’de, hoca hocayı tekkede, deli deliyi dakkada bulur, hesabı; tüm kaçaklarla bir ekip kurup, soygunculukla karınlarını doyurdukların anlattı. Bu arada, köyde olan tüm yaralama, öldürme ve kanunsuz işler kendisine yüklenmiş. Bunları öğrenince, zamanın karakol komutanına haber yollayarak, kendisine sahip çıkacaksa, diğer suçlardan ilgisi olmadığını, teslim olacağını söyler. Komutan gereğini yapar ve dağdan inip cezasını çeker, çıkınca da, karakolun maskotu olur.
Bir güzel anı daha, Pervari İlçesinde, yatmış, çıkmış bir vatandaşımızın, evini aramam emredildi. Zaten evde bir tek tahta sandık olur, her şeyleri ordadır. Elime bir resim geçti. Irak’ta askerlik yapmış, elinde de mavzeri. Bu nedir dediğimde, bizler Irak’a asker olarak gider, bir müddet sonra silahla kaçar geliriz, hasmımız çok, illaki silahın olmalı. Vaay! malesef de öyleydi. Resme kıyamadım,
anı olarak sakla dedim, kuyu suyundan ayranımı içip ayrıldım. Kuyu suyu kıymetli, bir köyde, yağmur sularının biriktiği, innik de denilen yerden su içmek zorunda kalmıştık, abartmıyorum, sapsarı ve içinde otların bulunduğu. İki gün sonra, meydanda, karşılaştığımızda, askerliğinin çıktığını, İzmir’e gideceğini söylediğinde, ‘medeniyetle tanışacaksın, bir daha da dönme demiştim’.
Pervari’ye yolu düşenler, mutlaka, bal alsınlar, yuvarlak teneke kutu açıldığında odayı çiçek kokusu kaplar. Pervari’de, Şırnak’ta o dönemlerde bir lokantanın dışında ikincisi yoktu. Pervari’de, İstanbul görmüş bir delikanlı komutan sen bu yemekleri yemezsin diye, bana özel mönü çıkarırdı. Tek olan otelde de odunlu termosifonda yıkanırdım, yani lüks içinde yaşıyordum.
Evet, bir güzel hikaye daha gecenin bu vaktinde aklıma düştü. Asılsız bir ihbarla, bir Göçer kabilesine yol aldık, koşar adım. Havanı taşıyan er haliyle arkada kaldı. Biz Göçerlere vardığımızda, havancı ortada yoktu. Yüzbaşım bana adamlarına sahip çıkamıyorsun dediğinde, birkaç adam alıp, aramaya çıktım, çıktımda karanlık bir çöktü, geri döneyim dedim, komutanım havai fişek atın da yolumu bulayım dediğimde, haklı olarak yerimiz mi belli olsun dedi ve bizler el ele tutuşup zifiri karanlıkta, bizi aşağılarda yolda bekleyen araçlara ulaşmak için, stabilize yolu bulmak için yürüdük de yürüdük, saatlerle, sonunda yolu el yordamıyla bulduğumuzda, araçlara ulaştık. Albayın dört çekeri orda, eh! ben de burada yatarım derken, araca bindiğimde, albayın yakışıklı şoförü ve ebe hanım sohbet ediyorlardı. Operasyonlarda, doktor, hemşire ve ebeleri yanımızda taşıyorduk, onlar uzakta olsa da, gitiğimiz köylerde sağlık hizmeti veriliyordu; bu Türk Ordusunun bir vazgeçilmezi. Araç dolu olduğu için, gençlerin muhabbetini bozmamak adına, uyku tulumunu alıp, bir Unimog’un arkasında yatmıştım. Havancıya ne mi oldu! bizi kaybedince tesadüfen başka bir birliğe sığınmış.
Geceleri operasyona gidilir, araçlarınız o kötü yollarda veya şoförün yorgunluğundan devrilip, ölümlerle karşılaşırsınız, bunlar çatışmasız operasyonlarda da karşılaşacağınız durumlardır. Bir müddet sonra bunlar hayatın normal akışı olur.
Bir de bir gülmece ile bu makalemi sonlandıracağım. Tuvalet sıkıntı değil, bütün dağlar sizin, ancak yıkanmak bir sorun. Duyduk ki falanca yere duş kabinleri gelmiş
rütbelilere öncelik. Hemen soluğu kabinlerde aldım. 5 adet kabin bir tarafta, 5 kabin de diğer. İyi de talimatla giriliyor. Sorumlu erin buyrun komutuyla kabine giriyorsunuz, yani su ısınmış, ancak gittikçe ısınıyor ve sıcaktan yanıp, sabunlu bir şekilde dışarı uğruyorsunuz. Erin komutuyla yeniden giriyorsunuz, bu sefer su soğuk, yavaş yavaş ısınıyor ta ki kaynayana kadar, siz yeniden dışardasınız. birbirinize bakarak söyleniyorsunuz ama yapacak bir şey yok, termostat bozuk. Üç aşamalı denemeden sonra, dakikayla yarışıp yıkanıyorsunuz. Bir daha yıkanmaya gitmedim.
En azından yazımı, okuyucu, sahnenin trajik halini düşünür de biraz gülümser diye düşündüm, böyle nihayetlendirmek en azından daha ehven diye düşündüm.
Yazacak anı çok, bir nefeste aklıma gelenleri kaleme aldım. ‘Mavi bere’ böylesi bir zanaat, ‘imdi bu böyle biline’. Bana mavi bereli dostlarımın dışında da kimse gelip de askerlik maceralarını anlatmasın. Bu da benim havam olsun.
Hoş kalın, esen kalın.


