PARDAYAN – MAVİ BERE (5)
PARDAYAN – MAVİ BERE (5)
Sermed ÇINAR
Artık kıtaya gidiyoruz da nereye, kuralar çekildi, Batman 1. Jandarma Komando Alayı. Bizde büyük şehir kuraları çok azdır. Buraları çeken arkadaşlarımız, törenlerde mavi bereleri, kasaturasına geçirilmiş yılan derisi ile görkemli şekilde baş gösterir ve eğitmenlik yapar. Sevgili arkadaşım, zamanın milli güreşçilerinden, Cengiz Ankara Solfasol’den, sen ağabeyimsin diye kahvaltıyı yatağıma kadar getiren kadim dostum’la aynı birliğin kurasını çekmişiz. Cengiz’le maceralarımızı anlatacağım için, onu tanımanızı istedim. Cengiz daha sonraları, bir üniversiteye araştırma görevlisi olarak girdi ve ABD’ye ihtisas için yollandı. Sonuçta orada kaldı ve bir spor akademisinde profesör. Tam bir milliyetçi, boş zamanlarında halen ülkemize gelip çeşitli konferanslara konuşmacı olarak katılır. Beni görmeden de edemez. Aynı birlikte buluştuk. Nöbet çizelgelerini düzenlemek görevi kendisine verildiği için, çoğunlukla beraber nöbet tutuyoruz.
Nöbet uzun sabaha kadar, vakit geçmiyor. Av ve avcı piyesi oynamaya karar verdik. Cephanelik nöbetçilerine mermi verilir ve vurma yetkisi vardır. Ön, arka ve üstündeki nöbetçileri tek tek avlayıp, silahını alıp, sucuk gibi bağlarsınız. Tüfeğini de ertesi gün komutanına verirsiniz. İki denemeden sonra, erler bizi daha sürünmeye başlamadan, yüz metre öteden fak edip, ‘Dur kimdir o’ dediklerinde, onları alnından öpüyorduk.
Çok kısmetliydim, vukuatlar beni nöbetçi olduğum geceler yakalıyordu. Bir seferinde çavuş gelip, komutanım siz bu gece nöbetçisiniz, arkadaşları uyutmuyorum, beş dakikada harekete hazır oluruz dediğinde, ben de gülememiştim. Neyse o gece iyi dinlendim.
Artık eğitimcisinizdir, jandarmadan gelen erleri komando yaparsınız. Üst çıplak her sabah 5 kilometre koşusu, en sevdiğim ‘yaylar yaylalar’ repertuarda mutlaka var; koşarsınız, sonrasında ağırlık çalışmak isteyenlere, ödül olarak hamamda yıkanma imkanı sunarsınız.
Rutin eğitimlere devam. Bu arada Batman gazeteleri manşet atmış, Batmanda böylesi bir kış, 75 sene evvel olmuştu. Yerde kar var ve ayazı Ankara’dan beter. İllaki beni bulacak ya.
Operasyonlar nedir, şöyle dokunmadan geçilmez. İhbarı alır, geceden hareket eder, tüm gece yürürüsünüz, yürüyüşe çıkmadan önce, her asker, zıplatılarak, tüfeğindeki aksesuarlar ses yapmaması için siyah çaputla sarılmış mı, suratlar siyaha iyi boyanmış mı, matara ağzına kadar su ile dolu mu; çünkü en fazla sesi matara çıkarır. Molada su ihtiyacında mataradaki su içilir, geri kalanı dökülür, ses yapmayacak. Bazen yolda geçide rast gelirsiniz, burada sıra için beklenir ve bu arada insanın ayakta uyuduğuna şahit olursunuz. Gün ağarmadan, köy sarılır, dedim ya hava soğuk, silahınızı, ellerinizi içinize sokarsınız donmasın diye. Gün ağarırken de köye girersiniz. Sigarayı bırakmak için tam fırsattır, bir sigara açık havada bir kilometre öteden görülür. Bazen akşam yemeğini yemeye fırsatınız olmaz, yürür gidersiniz.
Silvan Tugayına bağlıyız. Bir gün tugay paşası gelecek dediler, hepimiz sıraya girdik, komutan bizleri tek tek öpmeye başladı, yanımdaki üç kazık tecrübeli astsubay ağabeyim ‘oğlum, paşa bizi öpmeye gelmişse, büyük bir operasyon var’ demişti. Tecrübe, sonunda Ağustos 1983 yılındaki Irak operasyonu torbadan çıktı. Gidiş yolunda uğradığımız askeri birlikteki devre arkadaşlarımızla, keyifli geceler geçirdik. Suriye sınırında, bana yatağını bırakıp giden, gece devriyesine çıkan arkadaşıma senin aracın kapısı neden açık ve ayakların dışarıda dediğimde, silah patladığında atlaması kolay oluyor dediğinde de yine gülememiştim. Yine Şırnak yolunda bir askeri birliğe konuk olduğumuzda, yatakhanenin rüzgardan çatısı uçmuş ve yağmurdan ıslanmış yatakta, uyumak zorunda kalmıştık.
Sınıra gelindi, her gün teçhizatlı, dağa tırmanma eğitimi; eğitim biter helikopterle bir paşa gelir, sizi duruyor görmesin haydi bir kez daha çıkın. Çavuşum bir gün gelip komutanım kusura bakma ama sana söylemem gerek, bizim teçhizat 30 kg değil, gazete kağıdı dolu, seninkini de kırpma gazete kağıtlı hazırladım dediğinde çok gülmüştüm. Her sabah yine üst çıplak 5 kilometre. Askerin ricası, komutanım aşağıda bir köy var, arkadaşlar insan yüzü görmek istiyor, oraya da koşmak istiyorlar. Asker, kız yüzü görmek istiyor aslında, Koştuk, köye ekstradan gidiş gelişi, 4 kilometre daha ilave yaptı, ama olsun, en sevdiğim ‘yaylalar yaylalar’ köyde de yankılandı.
Operasyon günü geldi çattı, gece dışarıda uyuduk ve tan ağarmadan, gönüllü olarak 30 adamımı alarak tırmanmaya başladım. Terk edilmiş bir mevzi bulduğumda, burası benim kartal yuvam demiştim. 4 askerle hedefe ilk ulaşıp, gerekli incelemelerden sonra kartal yuvasına döndüğümde, askerim bana ağaç yapraklarından bir yatak hazırlamıştı. Viscofleks dağ yatağı. Geceleri soğuk olur, üç kişinin yatacağı büyüklükteki siperde, iki askerimin ortasında beni yatırıyorlardı, üşümeyim diye, üstümüzdeki tek battaniye de onları sarmıyordu bile. İşte Türk askeri böyle, komutana mutlak itaat ve sevgi dolu.
Biz birliklerimizden kuş uçuşu 5 kilometre Irak içinde olduğumuz için yemekler soğuk ve su az ulaşıyordu. Sigaranız bittiğinde, ağacın liflerini içersiniz, bir müddet sonra çok keyiflidir. Yaşam kolay, kıyafet derdi yok, aynı kıyafetle yatıp kalkıyorsun, postalı bile çıkarmıyorsunuz. Hatırlıyorum 5. Günde postalımı çıkarıp ayağımı havalandırmıştım, çok da kötü kokmuyordu. Bu arada sevdiğim rahmetli bir yüzbaşı arkadaşım, bana helikopter ayarladığını, bizim tarafta birlikte hamamı da yaktırdığını bildirdi. Tek pilot, tek yolcu, kapılar yok, aynı Rambo filmi, hamamda tek yıkanıp, yine helikopterle döndüm, ertesi günlerde de askeri yürüyerek münavebeli hamama gönderdik. Daha sonraları, Tekel bize bir TIR dolusu sigara göndermiş, her çeşitten, su ve sigara olsun yeter, yemek fazla aranmıyor.
Aldığınız eğitimin faydalarını dağda ve darda kalınca anlıyorsunuz, yoksa haliniz haraptır. On askerimin dağda askerliği bitmişti, onları terhis ettik. Kaldı bana yirmi adam. Bu arada bu operasyona 4 bin kişilik bir ordumuzla katıldık. Bizim dışımızda, Siverek Gurubu, Bolu Komando Tugayı, Yüksek Ova komando, piyadeler ve topçular katılmıştı. Hedef sınıra yakın olan yerleşimlerin imhasıydı.
Bu birliklerdeki devre arkadaşlarımızı geceleri ziyaret eder; tabi operasyondan önce; çok keyifli anlar yaşardık.
Hedefe ilk ulaşan asker unvanımla, Bolu Tugay komutanı, beni çağırtır, ‘şurada bir hareket tespit edilmiş yeterli adamını al, bak bakalım’ derdi. Bu arada bana söylenen uzaktan getirtilen çayı içmek hiç nasip olmadı. Teçhizatla donatılırken, kendimi arenaya hazırlanan bir gladyatör gibi düşünmüşümdür.
Neyse, askeri dersten sonra, kısa kesiyorum, operasyon bitiyor. Birliklerimiz geri çekilirken arkadan bir saldırı olmasına karşın beni 20 askerimle gözcü olarak bıraktılar. Bizim taraftayken beraber yemek yeme ve sohbet imkanı bulduğum helikopter pilotu albay, atla asteğmen bu son seferim dediğimde, kendisine
kaldığımı söyleyince, rolantide tuttuğu bir eli lövyede, bir eli camdan uzanıp beni kucaklayıp, pır diye gittiğinde, yalnızlığımı anlamıştım.
Şanslıydım gece gelen giden olmadı, ancak ertesi gün konuşlandığım yeri öğlene doğru terk etmem söylenmesine rağmen, Irak helikopterlerinin bölgeyi yarım saat sonra bombalayacağı bildirildi. Bu operasyon Irak’tan müsaade alınarak yapılmıştı, artık onların kontrolündeydi. Mühimmatın dışında her şeyi bıraktım, son sürat koşarak bizim sınıra ulaştık, can tatlı, bir de niyazi olmayalım.
Bir Temel fıkrası vardır. Askeri operasyonda paraşütle atlayacak, yere indiğinde askeri araçla devam edecek. Paraşütü açılmıyor, hızla inerken, bugün her şey aksi gidiyor, garanti aşağıda askeri araç da beklemiyordur. Bizim öyle olmadı, sınırda, Unimog askeri aracımız bekliyordu ve geri çekilirken diğer birlikler gibi yürümek zorunda kalmamıştık. Ee! askerlik böylesi bir düzen, Sezar’ın hakkı Sezar’a. Devam edecek.
Hoş kalın, esen kalın.


