PARDAYAN – YÜKSEK TAHSİLE UZANAN YOLUN BİR ÖYKÜSÜ
PARDAYAN – YÜKSEK TAHSİLE UZANAN YOLUN BİR ÖYKÜSÜ
SERMED ÇINAR
Kahramanımız yakın bir aile dostumuzun ben emsal oğulları. Baba bir bankanın üst düzey yöneticisi, anne de okumuş.
Türkiye’nin en büyük kolejlerinden birinden, yaş itibariyle, benden bir sene sonra mezun arkadaşımın, o zamanlar Ankara’da sınavla, talebin ancak yarısının alındığı bir koleje girebildiğine göre, akıllı ve çalışkan olduğunu baştan söyleyeyim.
Aile oğullarının tıp tahsili yapması konusunda kararlı; ancak, oğulları o hedefi tutturamıyor. Aile araştırmacı, çocuklarının İran’da Şiraz kentinde Şiraz üniversitesi’nde yabancı öğrenciler için kontenjan olduğunu öğrenip, çocuklarını tıp tahsili için gönderiyor. Göndermesine gönderiyor ancak, eğitim farsça. Bir sene süren dil eğitiminden sonra oğulları, farsça eğitimin, hele de tıp eğitiminin çok zor ve sıkıntılı olduğunu görüp yurda dönüyor.
Aile kendisini İngiltere’ye gönderiyor. Londra’da bir sene ‘A Level’ okuyup, yeterli İngilizceye sahip olduktan sonra tıp tahsilini seçebilecek. Tipik Londra evlerinden birinde pansiyoner olarak kalıyor. Evde kendisi gibi bir yabancı daha var, ve ev sahibi, üç kişiler. Ev sahibi sabah kahvaltısını ve akşam yemeğini hazırlıyor, aynı saatte beraber oturup yiyorlar.
Böylesi bir akşam yemeğinde bir araya geldiklerinde, diğer yabancı, metroda birisinin şemsiyesinin ucunun ayağına çarptığını söyleyip hatta, bir ben gibi oluşmuş yarayı gösteriyor. Ertesi sabah yabancı yatağında ölü bulunuyor. Evi polisler basıyor, sorgu sual, sonuç itibariyle, maktülün Bulgar gizli teşkilatında görev yapıp, sonrasında kaçarak İngiltere’ye sığındığı anlaşılıyor. Zamanın gazetelerinde bu haber manşet olmuştu, belki hatırlayanlarınız olacaktır.
Bizim delikanlı ertesi gece pılını pırtısını toplayarak, iki bavulla Hyde Park’ta sabahlıyor. Sabah olduğunda çalıların arasına attığı bavullarını alarak ilk uçakla Türkiye’ye dönüyor.
Kısmetsizlik diz boyu, bir şeyler bu kadar aksi gittiğinde elbet bir çıkış olacaktır. Bu sırada 1980 yılında İran-Irak savaşı başlıyor. Şiraz’a dönme imkanı da riskli. İşte burada eğitimli aile halen kaydını almadıkları çocuklarının İran’da okumasının riskli olacağı müracaatıyla, oğullarının yurdumuza bir tıp eğitimi veren üniversiteye yatay geçişini sağlıyorlar.
Sonuç itibariyle, hedefe ulaşılıyor ve delikanlı tıbbiyeden mezun olup uzmanlık sınavını kazanıp psikiyatrist hekim oluyor. Herkes mutlu, kıssadan hisse; çocuklarınızın iyi tahsil yapmalarını istiyorsanız, ebeveynler olarak; bence en önemli görev; onları devamlı olarak arkadan itip,
okumaları için teşvik etmelisiniz. ‘Oğlan askere gitsin, dönünce evlendiririz, eh baba mesleği de hazır çalışır hayatını kazanır’ düşüncesi artık son derece demode ve yanlış bir bakış açısı. Siz çocuğunuzu okutun, o zaten istikbalini sizin sağlayacağınızdan çok daha iyi hazırlayacaktır.
Aklıma gelmişken, büyük şehirlerde, yabancı elçilikler, kendi vatandaşlarının çocukları için eğitim veriyorlar, bilmem bunu daha evvel duymuş muydunuz. Bu eğitim yuvalarına belirli kontenjanlarla, sınavla, Türk öğrencileri de alıyorlar. Eğitim son derece hesaplı ve ana okulundan başlayarak, lise mezuniyetine kadar gidiyor. Benim akıllı kuzenim Fransa Elçiliğinde böylesi bir imkanı kullandı. Elçilikten Lise mezuniyetinden sonra Fransa’da istediğiniz üniversiteye sınavsız girebiliyorsunuz. Fransızcası Türkçesinden daha iyi olan kuzenimin kızı, Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde istediği bölümü okuyor.
Makalemi, bir önemli bilgi ile sonlandırayım. Tahsilin, para kazanmakla ilintisini kuranlar için sözüm. Eğitiminiz ne olursa olsun, eğitim süresince, öğretilerini izlediğiniz, hal ve davranışlarını gözlemlediğiniz üniversite öğretim görevlilerinden edindiğiniz birikimler, ailenizden aldığınız ilk eğitimle pekiştirildiğinde, sizdeki farkındalık toplumda her daim fark edilecektir. Bu da aileler için en büyük övünç kaynağı olacaktır.
Hoş kalın, esen kalın.